Tapuda Müşteki Ne Demek ?

Irem

New member
[color=]Tapuda Müşteki Ne Demek? Bir Hikâye Üzerinden Adalet, İnsan ve Güvenin İzinde[/color]

O gün tapu dairesinin önünde beklerken, Elif’in yüzündeki endişeyi fark etmemek mümkün değildi. Elinde dosyalar, gözlerinde hem öfke hem belirsizlik. Yanında, kardeşi Murat sessizce cep telefonuna bakıyordu. Dışarıdan bakıldığında sıradan bir mülk devri gibiydi, ama işin içine “müşteki” kelimesi girince, durum basit bir işlem olmaktan çıkmıştı. O an, “Tapuda müşteki ne demek?” sorusu, sadece hukuki bir tanım değil, iki kardeşin vicdan muhasebesine dönüşmüştü.

[color=]Bir Sözcüğün Hikâyesi: Müşteki Kimdir, Ne Anlatır?[/color]

Türk hukuk sisteminde “müşteki”, bir suçtan zarar gördüğünü iddia eden ve adaletten çözüm isteyen kişidir. Yani bir dava açıldığında “şikâyet eden taraf” demektir. Tapu davalarında müşteki genellikle malına, hakkına ya da mirasına zarar verildiğini iddia eden kişidir. Ancak bu tanım, Elif ve Murat’ın yaşadığı olayda soğuk bir hukuk terimi olmaktan öte, aile içindeki çatışmayı temsil eden bir sembole dönüşmüştü.

Elif’in babasından kalan arsayı satmak istemeyen tavrı, Murat’ın ekonomik gerekçelerini anlamamakla suçlanmasına neden olmuştu. Murat’ın gözünde bu sadece bir “mal paylaşımı” meselesiydi; Elif içinse çocukluğunun, anılarının, köklerinin temsilcisiydi. Murat tapu devri için başvurduğunda Elif’in itirazı üzerine dava açıldı — ve dosyada “müşteki: Elif Demir” yazıyordu.

[color=]Tarihsel Bağlam: Mülkiyetin Sessiz Mücadelesi[/color]

Tapu, tarih boyunca yalnızca “taşınmaz” değil, aynı zamanda “bağlılık” demekti. Osmanlı döneminden bu yana toprak, kimliğin, statünün ve hatta onurun simgesi olmuştur. 19. yüzyılda başlayan tapu kayıt sistemi, insanların toprakla kurduğu duygusal ilişkiyi resmiyetle tanıştırdı. Ancak her kayıt, aynı zamanda bir sınır çizgisi demekti; kimi zaman kardeşleri, kimi zaman komşuları, kimi zaman da dostları birbirinden ayırdı.

Elif ve Murat’ın hikâyesi, bu tarihsel gerçekliğin modern bir yansımasıydı. Onlar da toprağı “bir yer” değil, “bir anlam” olarak görüyordu. Elif’in müşteki oluşu, yalnızca bir hak talebi değil; geçmişine, köklerine sahip çıkma refleksiydi. Murat’ın stratejik düşüncesi ise, bu mirasın geleceğini güvenceye almak içindi. Her iki yaklaşım da haklıydı; sadece bakış açıları farklıydı.

[color=]Erkeklerin Stratejik, Kadınların Empatik Yönleri: Dengenin İnceliği[/color]

Murat, mühendislik eğitimi almış, rasyonel düşünceye alışkın bir adamdı. “Gerçekçi olmalıyız Elif,” diyordu. “O arsa yıllardır atıl duruyor. Satarsak hepimiz kazanırız.”

Elif ise öğretmendi, insan ilişkilerinde duygusal zekâya sahipti. “Her şeyi paraya indirgemek zorunda mıyız?” diye sorduğunda sesi titriyordu. “Burası bizim babamızın bize bıraktığı tek hatıra.”

Bu iki cümle, toplumsal cinsiyetin duygusal kodlarını değil, farklı düşünme biçimlerini temsil ediyordu. Murat çözüm odaklıydı, Elif anlam odaklı. Fakat ikisi de kendi doğrularını savunurken birbirlerini kaybetme noktasına geldiler.

Bu sahnede, erkek aklının stratejik gücü ile kadın sezgisinin empatik derinliği çatışmak yerine birbirini tamamlayabilirdi — ama toplumun öğrettiği roller, çoğu zaman bu dengeyi kurmayı zorlaştırıyordu.

[color=]Adalet ve Duygular Arasında: Müşteki Olmanın Ağırlığı[/color]

Tapuda müşteki olmak, bir hak mücadelesi vermek kadar, duygusal bir yük taşımak anlamına da gelir. Elif, mahkeme salonunda kendi kardeşine karşı şikâyetçi olduğunu söylerken gözlerini kaçırdı. Bu bir “dava” değil, bir vicdan sınavıydı.

Hukuk, duyguları ölçmez; belgeler, tanıklar, kanıtlar konuşur. Ama insan kalbi, bir “dava dosyası” kadar suskun olamaz. Elif’in müştekiliği, adaletin soğuk diliyle değil, insanın kırılganlığıyla yazılmıştı.

Araştırmalar, mülkiyetle ilgili anlaşmazlıkların %65’inin aile içinde yaşandığını gösteriyor (Adalet Bakanlığı, 2023). Bu oran, müşteki kavramının yalnızca yasal değil, toplumsal bir olgu olduğunu da kanıtlıyor. İnsanlar çoğu zaman tapu dairesine değil, geçmişlerine şikâyetçi olarak gidiyorlar.

[color=]Bir Kavramdan Fazlası: Toplumsal ve Ahlaki Yansımalar[/color]

“Müşteki” kelimesi Arapça kökenlidir; “şikâyet eden” anlamına gelir. Ancak modern toplumda bu kelime, adalet arayışının sembolü haline gelmiştir. Her müşteki, aslında bir adaletsizlikle değil, bir güvensizlikle savaşır.

Elif’in hikâyesinde de mesele yalnızca arsa değildi. Mesele, kardeşine güvenip güvenememekti. Murat’ın gözünde ise mesele para değil, sorumluluktu. Böylece “tapuda müşteki” kavramı, bir anda aile içi iletişimin aynasına dönüştü.

[color=]Düşündüren Bir Soru: Kimin Hakkı, Kimin Hissi?[/color]

Forumda bu hikâyeyi paylaşmamın nedeni yalnızca hukuki bir terimi açıklamak değil; hepimizin hayatında bir noktada “müşteki” olabileceğimizi hatırlatmaktı.

Bir hakkımız çiğnendiğinde mi müşteki oluruz, yoksa bir duygumuz kırıldığında mı?

Adaletin terazisi yalnızca kanunla mı tartılır, yoksa vicdan da bir ölçü birimi midir?

Bu sorular, Elif ve Murat’ın hikâyesini yalnız bırakmaz; hepimizin yaşamına dokunur.

[color=]Sonuç: Tapuda Değil, Hayatta Müşteki Olmak[/color]

Elif sonunda davayı geri çekti. “Bir kâğıt parçası için kardeşimi kaybetmek istemem,” dedi. Murat, arsayı satmadı; birlikte oraya bir hatıra bahçesi yaptılar. O gün, “müşteki” kelimesi yerini “anlayış”a bıraktı.

Tapuda müşteki olmak bir hukuki durumdur; hayatta müşteki olmaksa bir duygusal süreç. Her ikisinde de asıl mesele, hakkı savunmak kadar insan kalabilmektir. Çünkü adalet yalnızca mahkeme salonlarında değil, kardeşler arasında da aranır. Ve bazen en büyük adalet, affetmeyi seçmektir.