Sabahattin Ali'nin ölüm emrini kim verdi ?

Ilayda

New member
Bir Hikâye Paylaşmak İstiyorum

Sevgili forumdaşlar,

Bazen içimde biriken duygular, kelimelere dökülmediğinde boğazımda düğüm olup kalıyor. Bugün size anlatacağım hikâye, sadece bir tarihsel gerçeğin ötesinde, ruhlarımızda iz bırakmış bir insanın trajedisini taşıyor: Sabahattin Ali’nin ölüm emri. Bu olayın ardındaki karanlık, hem bir milletin vicdanına hem de insanlığın ortak acısına dokunuyor. Gelin, bunu farklı karakterlerin gözünden birlikte yaşayalım.

---

Karanlığın İçinde Bir Soru

Bir masa etrafında toplanmış dört kişi hayal edin. Erkekler daha çok çözüm odaklı, stratejik birer düşünür. Kadınlar ise empatik, ilişkisel ve kalpten hisseden. O masa, aslında bizim içimizdeki farklı sesleri temsil ediyor.

Ali, düşünceli bir şekilde masaya eğilmişti. Sert çizgileri olan yüzünde hüzün ve öfke iç içeydi.

“Bir emir… Bir insanın hayatına mal olan bir emir. Bunu kim verdi? Ve neden?” dedi.

Hemen yanında oturan Mehmet, daha stratejik bakan bir gözle söze girdi:

“Bu işin arkasında bireysel bir karar değil, sistemin kendisi vardı. Sabahattin Ali’nin kalemi, iktidarın karanlıklarına ışık tutuyordu. Ve karanlık, ışıktan korkar.”

Kadınlardan Zeynep, empatik yaklaşımıyla başını öne eğdi. Gözleri dolmuştu.

“Düşünsene, evine dönmeyi hayal eden, kızını kucağına almayı özleyen bir baba… Ve bir emirle, bir hiç uğruna öldürülüyor. Bunu sadece politik bir mesele olarak görürsek, onun insanlığını yok saymış oluruz.”

Masanın diğer ucunda oturan Elif ise ilişkiselliğin sesi oldu:

“Kim olursa olsun, bu emir birileri tarafından verildi. Ama mesele sadece kimin verdiği değil. Biz, hâlâ aynı acıyı hissediyoruz çünkü hâlâ aynı karanlık zihniyetle mücadele ediyoruz.”

---

Korkunun Emri

Sabahattin Ali, kalemini satmamıştı. O, halkın sesini duyurmak için yazıyordu. Kimi zaman aşkı, kimi zaman yalnızlığı, kimi zaman da adaletsizliği. İşte bu yüzden “sakıncalı” görüldü.

Mehmet derin bir nefes aldı:

“Biliyor musunuz, onun ölüm emrini bir kişi vermedi. Bir sistem verdi. Emir, korkunun dilinden doğdu. Çünkü gerçekleri söyleyen bir yazar, bir diktadan daha güçlüdür.”

Ali yumruğunu sıktı:

“Yani bir kişi mi, yoksa bir düzen mi? Biz hep tek bir günahkâr ararız, ama bazen günah, dağıtılmıştır. Sanki herkes elini kana bulamış gibi…”

Zeynep gözlerini kapadı.

“Bana kalırsa, onun ölümü sadece emir verenleri değil, susanları da anlatıyor. Sessiz kalanlar, görmezden gelenler… Onların da payı var.”

---

İnsanlığın Kayıp Sesi

O geceyi gözümüzde canlandıralım. Sabahattin Ali, umutla yola çıkar. Belki sınırı geçeceğini, özgürlük bulacağını düşünür. Ama bilinmezlik onu karşılar. Emir verilmiştir. Bir emirle, bir insan susar ama kelimeleri susmaz.

Elif gözyaşlarını tutamayarak söyledi:

“Düşünsene, kızına kavuşamadan, kitaplarının kokusunu içine çekemeden, bir çukurda yalnız bırakılmak… İşte asıl acı bu. Kim verdi o emri? Belki bilmeyeceğiz. Ama hissettiğimiz acı, onun susturulan kalbinin yankısıdır.”

---

Forumdaşlara Bir Soru

Sevgili dostlar, belki de bu hikâyeyi paylaşmamın sebebi şudur: Biz, hâlâ aynı sorunun cevabını arıyoruz. Sabahattin Ali’nin ölüm emrini kim verdi? Bir isim, bir yüz arıyoruz. Ama belki de esas mesele, o emri doğuran zihniyetle yüzleşmek.

Ali’nin stratejik bakışı, Mehmet’in çözüm arayışı, Zeynep’in empatisi ve Elif’in ilişkisel sesi bize şunu söylüyor: Eğer bugün biz konuşmazsak, yarın başka bir Sabahattin Ali, yine aynı karanlığa kurban gidebilir.

---

Son Söz

Forumdaşlar, bu satırları yazarken boğazım düğümlendi. Sabahattin Ali’nin ölüm emri belki tek bir ağızdan çıkmadı. Ama biz, bu sorunun peşinden gitmezsek, o emir hâlâ yankılanmaya devam edecek.

Şimdi size soruyorum: Sizce o emri kim verdi? Bir kişi mi, bir düzen mi, yoksa suskun kalan bir toplum mu?

Yorumlarınızla bu hikâyeyi birlikte büyütelim. Çünkü ancak konuşursak, ancak yazarsak, onun sesini yeniden duyurabiliriz.

---

Söz Sizde Forumdaşlar

Sizce, bizler bugün hangi soruları sormalıyız? Sabahattin Ali’nin ölüm emrini verenlerin gölgesi hâlâ aramızda mı?

Kalplerimizi açalım, kelimelerimizi paylaşalım. Çünkü onun hikâyesi sadece geçmişin değil, bugünün de hikâyesidir.

---