Irem
New member
Bir Papazın Sessiz Çığlığı – Fener Rum Patrikhanesi’nin Gölgesinde Bir Hikâye
Selam forumdaşlar,
Bu akşam sizlerle kalbimi burkan, bir o kadar da içimi ısıtan bir hikâye paylaşmak istiyorum. Hani bazen bir yabancının hikâyesi olur da kendi hayatınızdaki duyguların aynası gibi görünür ya, işte öyle bir hikâye bu. Fener’in taş sokaklarında yankılanan çan seslerinin arasında, yüzyılların sessizliğini taşıyan bir adamın hikâyesi… Fener Rum Patrikhanesi’nin papazı, Dimitrios’un hikâyesi.
---
Sessizliğin Adamı Dimitrios
Dimitrios, Fener Rum Patrikhanesi’nin en yaşlı ama en alçakgönüllü papazıydı. Her sabah gün doğmadan önce, patrikhanenin taş avlusunu süpürür, kandillerin yağını değiştirir, ardından kilisenin yüksek kubbesine bakarak derin bir dua ederdi.
Fakat bu dua, artık sadece Tanrı’ya değil; geçmişe, kayıplara ve belki de hiç gerçekleşmeyecek barışa da yöneliyordu.
Bir zamanlar Boğaz’ın öte yakasında yaşayan Türk dostu Mehmet vardı onun hayatında. Dimitrios, gençliğinde bu dostlukla büyümüş, birlikte balık tutmuş, denizin iki yakasında aynı gökyüzüne bakmışlardı. Fakat yıllar, siyaset ve önyargılar, aralarındaki masum köprüyü yıkmıştı.
---
Kadınların Kalbiyle Yazılmış Bir Dua
Bir gün Patrikhaneye genç bir kadın geldi. Adı Eleni’ydi. Gözlerinde hem merak hem de yorgun bir umut vardı. Eleni, uzun yıllar sonra köklerine dönmek istemiş bir tarih öğrencisiydi.
Dimitrios onu ilk gördüğünde kendi gençliğini hatırladı. Kadının soruları, sadece “geçmişte ne oldu?” değil; “biz nerede birbirimizi kaybettik?” sorusunu da barındırıyordu.
Eleni, empatiyle konuşur, her sözcüğünde kalpleri yumuşatırdı. Dimitrios’un yıllardır taş gibi sessizleşen kalbi, onun içten sözleriyle çözülmeye başladı.
— “Papaz Efendi,” dedi Eleni bir gün, “sizce Tanrı insanları mı ayırır, insanlar mı Tanrı’yı uzaklaştırır birbirinden?”
Dimitrios gözlerini kapattı, sessizce mırıldandı:
— “Tanrı birleştirir, insanlar unutur...”
---
Erkeklerin Çözüm Arayışı – Mehmet’in Dönüşü
Tam o günlerde, Patrikhanenin kapısında beklenmedik bir misafir belirdi. Saçları aklaşmış, gözleri geçmişin yükünü taşıyan bir adam: Mehmet.
Yıllar önce ayrıldıkları o günden beri birbirini hiç görmemişti ikisi. Mehmet, “barış” kelimesini yıllarca siyasette, masalarda aramış ama bulamamıştı. Şimdi aradığı cevabı, eski dostunun sessizliğinde bulmak istiyordu.
Dimitrios onu gördüğünde önce şaşırdı, sonra yüzündeki kırışıklıklardan bir gülümseme doğdu.
— “Yıllar sonra seni burada görmek, Tanrı’nın bir şakası olmalı,” dedi gülerek.
Mehmet ise, bir adım atıp onun omzuna dokundu:
— “Belki de Tanrı, artık susmak yerine konuşmamızı istiyordur.”
---
Bir Kilise, Bir Camii, Aynı Dua
Eleni o anda oradaydı. İki adamın göz göze gelişini izledi. Bir Rum papazla bir Türk adamın, dinlerin ötesinde, sadece insan olarak birbirlerine sarılışını gördü.
O an, Fener’in taş duvarları arasında bir sessizlik oldu; ama bu sessizlik korkudan değil, saygıdandı.
Dimitrios’un titreyen sesiyle başlayan dua, Mehmet’in dudaklarından dökülen bir “amin”le tamamlandı.
İki farklı inanç, aynı kelimede buluşmuştu.
Eleni ağlıyordu. O an fark etti ki, tarih sadece savaşlarla değil, insanların birbirini affetmesiyle de yazılıyordu.
---
Stratejinin Yerini Alan Kalp
Mehmet aklın, planın ve çözümün adamıydı. Hayatı boyunca stratejiler kurmuş, ama insan kalbini hep en sona koymuştu. Dimitrios ise yıllarca duayla barışı istemiş ama adım atamamıştı.
O gün, ikisi de öğrendi: bazen çözüm masada değil, kalpte başlar.
Eleni’nin empatik yaklaşımı, iki eski dostun birbirine yeniden dokunmasını sağladı. Bir kadının yumuşak sesi, yılların öfkesini eritmişti.
Eleni defterine şu cümleyi yazdı:
“Erkekler savaşları bitirmek ister, kadınlar kalpleri onarır. Ama barış, ikisinin el ele yürüdüğü yerde doğar.”
---
Patrikhanenin Işığında Bir Veda
Aylar sonra Dimitrios hastalandı. Eleni her gün onu ziyarete geldi, Mehmet ise Patrikhane’nin kapısında sessizce dua etti.
Bir akşamüstü, çan sesleri şehre karışırken Dimitrios son kez fısıldadı:
— “Tanrı, bizi birbirimize hatırlat.”
O cümle, Eleni’nin defterine değil, yüreğine kazındı.
Dimitrios’un ardından Patrikhane’nin kapısına küçük bir levha asıldı:
> “Bu avluda, Tanrı’nın değil, insanların birbirine döndüğü bir dua yankılandı.”
---
Forumdaşlara Mesajım
Dostlar, bazen kim olduğumuzu, nereden geldiğimizi tartışmakla o kadar meşgul oluyoruz ki; aslında hepimizin aynı duayı, farklı dillerde fısıldadığını unutuyoruz.
Bu hikâyeyi yazarken düşündüm: belki hepimiz birer “Dimitrios”uz, belki de “Mehmet”. Kimi zaman aklımızla, kimi zaman kalbimizle barışı arıyoruz.
Ama en çok ihtiyacımız olan şey, Eleni gibi birinin gelip kalbimizi hatırlatması.
Sizce gerçekten barış önce kalpte mi doğar?
Yoksa biz, barışı kelimelerde arayıp kalplerimizi mi unuturuz?
Yorumlarınızı, düşüncelerinizi ve kendi hislerinizi paylaşın. Belki birimizin hikâyesi, diğerimizin duası olur.
Selam forumdaşlar,
Bu akşam sizlerle kalbimi burkan, bir o kadar da içimi ısıtan bir hikâye paylaşmak istiyorum. Hani bazen bir yabancının hikâyesi olur da kendi hayatınızdaki duyguların aynası gibi görünür ya, işte öyle bir hikâye bu. Fener’in taş sokaklarında yankılanan çan seslerinin arasında, yüzyılların sessizliğini taşıyan bir adamın hikâyesi… Fener Rum Patrikhanesi’nin papazı, Dimitrios’un hikâyesi.
---
Sessizliğin Adamı Dimitrios
Dimitrios, Fener Rum Patrikhanesi’nin en yaşlı ama en alçakgönüllü papazıydı. Her sabah gün doğmadan önce, patrikhanenin taş avlusunu süpürür, kandillerin yağını değiştirir, ardından kilisenin yüksek kubbesine bakarak derin bir dua ederdi.
Fakat bu dua, artık sadece Tanrı’ya değil; geçmişe, kayıplara ve belki de hiç gerçekleşmeyecek barışa da yöneliyordu.
Bir zamanlar Boğaz’ın öte yakasında yaşayan Türk dostu Mehmet vardı onun hayatında. Dimitrios, gençliğinde bu dostlukla büyümüş, birlikte balık tutmuş, denizin iki yakasında aynı gökyüzüne bakmışlardı. Fakat yıllar, siyaset ve önyargılar, aralarındaki masum köprüyü yıkmıştı.
---
Kadınların Kalbiyle Yazılmış Bir Dua
Bir gün Patrikhaneye genç bir kadın geldi. Adı Eleni’ydi. Gözlerinde hem merak hem de yorgun bir umut vardı. Eleni, uzun yıllar sonra köklerine dönmek istemiş bir tarih öğrencisiydi.
Dimitrios onu ilk gördüğünde kendi gençliğini hatırladı. Kadının soruları, sadece “geçmişte ne oldu?” değil; “biz nerede birbirimizi kaybettik?” sorusunu da barındırıyordu.
Eleni, empatiyle konuşur, her sözcüğünde kalpleri yumuşatırdı. Dimitrios’un yıllardır taş gibi sessizleşen kalbi, onun içten sözleriyle çözülmeye başladı.
— “Papaz Efendi,” dedi Eleni bir gün, “sizce Tanrı insanları mı ayırır, insanlar mı Tanrı’yı uzaklaştırır birbirinden?”
Dimitrios gözlerini kapattı, sessizce mırıldandı:
— “Tanrı birleştirir, insanlar unutur...”
---
Erkeklerin Çözüm Arayışı – Mehmet’in Dönüşü
Tam o günlerde, Patrikhanenin kapısında beklenmedik bir misafir belirdi. Saçları aklaşmış, gözleri geçmişin yükünü taşıyan bir adam: Mehmet.
Yıllar önce ayrıldıkları o günden beri birbirini hiç görmemişti ikisi. Mehmet, “barış” kelimesini yıllarca siyasette, masalarda aramış ama bulamamıştı. Şimdi aradığı cevabı, eski dostunun sessizliğinde bulmak istiyordu.
Dimitrios onu gördüğünde önce şaşırdı, sonra yüzündeki kırışıklıklardan bir gülümseme doğdu.
— “Yıllar sonra seni burada görmek, Tanrı’nın bir şakası olmalı,” dedi gülerek.
Mehmet ise, bir adım atıp onun omzuna dokundu:
— “Belki de Tanrı, artık susmak yerine konuşmamızı istiyordur.”
---
Bir Kilise, Bir Camii, Aynı Dua
Eleni o anda oradaydı. İki adamın göz göze gelişini izledi. Bir Rum papazla bir Türk adamın, dinlerin ötesinde, sadece insan olarak birbirlerine sarılışını gördü.
O an, Fener’in taş duvarları arasında bir sessizlik oldu; ama bu sessizlik korkudan değil, saygıdandı.
Dimitrios’un titreyen sesiyle başlayan dua, Mehmet’in dudaklarından dökülen bir “amin”le tamamlandı.
İki farklı inanç, aynı kelimede buluşmuştu.
Eleni ağlıyordu. O an fark etti ki, tarih sadece savaşlarla değil, insanların birbirini affetmesiyle de yazılıyordu.
---
Stratejinin Yerini Alan Kalp
Mehmet aklın, planın ve çözümün adamıydı. Hayatı boyunca stratejiler kurmuş, ama insan kalbini hep en sona koymuştu. Dimitrios ise yıllarca duayla barışı istemiş ama adım atamamıştı.
O gün, ikisi de öğrendi: bazen çözüm masada değil, kalpte başlar.
Eleni’nin empatik yaklaşımı, iki eski dostun birbirine yeniden dokunmasını sağladı. Bir kadının yumuşak sesi, yılların öfkesini eritmişti.
Eleni defterine şu cümleyi yazdı:
“Erkekler savaşları bitirmek ister, kadınlar kalpleri onarır. Ama barış, ikisinin el ele yürüdüğü yerde doğar.”
---
Patrikhanenin Işığında Bir Veda
Aylar sonra Dimitrios hastalandı. Eleni her gün onu ziyarete geldi, Mehmet ise Patrikhane’nin kapısında sessizce dua etti.
Bir akşamüstü, çan sesleri şehre karışırken Dimitrios son kez fısıldadı:
— “Tanrı, bizi birbirimize hatırlat.”
O cümle, Eleni’nin defterine değil, yüreğine kazındı.
Dimitrios’un ardından Patrikhane’nin kapısına küçük bir levha asıldı:
> “Bu avluda, Tanrı’nın değil, insanların birbirine döndüğü bir dua yankılandı.”
---
Forumdaşlara Mesajım
Dostlar, bazen kim olduğumuzu, nereden geldiğimizi tartışmakla o kadar meşgul oluyoruz ki; aslında hepimizin aynı duayı, farklı dillerde fısıldadığını unutuyoruz.
Bu hikâyeyi yazarken düşündüm: belki hepimiz birer “Dimitrios”uz, belki de “Mehmet”. Kimi zaman aklımızla, kimi zaman kalbimizle barışı arıyoruz.
Ama en çok ihtiyacımız olan şey, Eleni gibi birinin gelip kalbimizi hatırlatması.
Sizce gerçekten barış önce kalpte mi doğar?
Yoksa biz, barışı kelimelerde arayıp kalplerimizi mi unuturuz?
Yorumlarınızı, düşüncelerinizi ve kendi hislerinizi paylaşın. Belki birimizin hikâyesi, diğerimizin duası olur.